Gruplar Arası Öfkenin Görünümleri ve Kökenleri
Sosyal fenomenleri gündelik dilde konuşurken bile gruplararası önyargı ve grup içine kaynaşmaya içkin olan emosyonlar kendini gösterir: ‘nefret suçu’, homofobi’, ‘islamofobi’, ‘öfkeli kalabalık’, ‘tribün coşkusu’, vs. gibi. Dolayısıyla son yıllarda sosyal psikoloji literatüründe gruplar ve emosyon etkileşimine artan bir vurgunun olması şaşırtıcı değildir (Mackie, 2008). Öfkelendiğimiz bir kişiye onu kendiliğimiz için kötü sonuçların temsilcisi olduğu için öfkeleniriz. Mackie ve Smithe’e göre aynı şekilde öfkelendiğimiz bir gruba da kendi grubumuz için kötü sonuçların temsilcisi olduğu için öfkeleniriz. Bu süreç kendiliğimizin bir bölümünü o gruba yatırmakla dahil olduğumuz sosyal özdeşleşmenin bir sonucudur (Mackie, 2000).
Gruplararası emosyonlar kuramına (intergroup emotions theory) göre önyargı, ayırımcılık ve farklı gruplara saldırganlık gibi grup dışına öfkenin aşırı dışavurumları ait olunan grup ile özdeşleşmenin doğurduğu emosyonlardan köken alır (Mackie, 2002). Kişi grup ile özdeşleştiğinde grup kendiliğin bir parçası haline gelir, sosyal, duygusal ve motivasyonel değer kazanır ve gruba etki ettiği düşünülen olaylar tıpkı kişinin bireysel yaşamındakiler gibi emosyonel kodlar eşliğinde değerlendirilir. Grup temelli emosyonlar bireysel olanlardan farklılık gösterir ve grupla özdeşimin düzeyi arttıkça yoğunlaşır.
Grup dışındakilere karşı öfkenin güdülediği davranışlar günlük yaşamda ‘düşük düzey agresyon’ şeklinde sıkça karşımıza çıkar. Örneğin bilgi değiş-tokuşu, engellenme, normların öğrenilmesi ve aktarılması, diğerleri ile kaynaşma, grup sınırlarını belirleme gibi işlevleri olan dedikodu aynı zamanda agresif dürtü boşalımına da yarar. Buna karşın katılımcıları değerli hissettirebilen dedikodu konuya malzeme olan diğerleri için alçaltıcı, onur kırıcı olabilmektedir. Katılımcılar için de zararlı olabilir ve düşmanlıkları körükleyebilir. Farkında olarak veya olmaksızın sıkça uygulanan diğer bir agresyon biçimi de dışlamadır (ostracism). Dışlama sıklıkla daha yoğun bir öfkeye ikincil gerçekleşir ve daha katı grup sınırları ile ilişkilidir. Dışlama gruptaki birine ceza amacıyla uygulanabilir veya dışa atılanı sıradışı bir yok etme biçimi olarak karşımıza çıkar. Dışlanan kişide yoksunluk, engellenmişlik, öfke ve değersizlik hissi yaratarak amacına ulaşır (Williams, 1997).
İnsanlık tarihi öfkenin grup içinde meşruiyet kazanmasıyla kollektif davranış biçiminde toplu kıyımlara varabilen yıkıcılığa dönüşmesinin örnekleri ile doludur. Kollektif eylemlerdeki duygusal nitelik ve bunun doğurduğu yıkıcılık zaman zaman tahayyüllerimizi aşar. Kollektif davranış bilinçli ve örgütlü olduğu zamanlarda toplumsal dönüşümün tetikleyicisi olsa da birçok teorisyen tarafından uygarlık dışı olumsuz yönleri ile değerlendirilmiştir. Le Bon’a göre kalabalıklar ilkel ve türdeş davranışlara yol açar, böylelikle kalabalığın üyeleri anonim nitelik kazanarak eylemlerinden kişisel sorumluluk hissetmezler. Hipnoza benzer bir süreçle bilinçdışı antisosyal güdüler yani ‘insan soyunun ilk başlardaki yabanıllığı’ açığa vurulur (Le Bon, 1896). Kalabalık davranışının çoğunlukla öfke ve ötekileri tahrip etme ile iç içe olan bu yabanıllığına dair görüşler sonraları Freud ve Zimbardo’nun görüşlerinde de etkili olmuştur. Freud’a göre kitle yaşamında vicdan ve sorumluluk duygusunun yitmesini anlamak zor değildir çünkü toplumsal korku zaten vicdan denilen şeyin çekirdeğini oluşturur ve bireyin kitle içinde kazandığı söylenen yeni özellikler ise yatkınlık olarak kişinin bünyesinde taşıdığı tüm kötüyü içinde barındıran bilinçdışının sesini duyurmasıdır (Freud, 1921). Şerif’e göre ise grup dışına öfke kıt kaynaklar üzerinde rekabet edilen ortamlarda ortaya çıkan çatışmadan kaynaklanır (Sheriff, 1996). Bunun yanında sosyal kimlik teorisine göre kişinin bir gruba dahil olması kendi başına grup içi kayırmacılık ve dış gruba yönelik öfke için yeterli olabilmektedir(Taifel, 1982).
Zimbardo bireylerin grup içindeyken bireysel kimliklerini anonimlik potasında eritmesi sonucunda sergiledikleri davranışların nasıl karşılanacağını umursamaz hale geldiklerini ve bireyselliklerini yitirdiklerini öne sürer. Davranışların nasıl irrasyonel ve regresif bir kılığa büründüğünü yazar ünlü hapishane deneyi ile göstermiştir (Zimbardo, 1991). Ketlenmemiş öfke olanca yıkıcılığı ile boşalma yolu arar çünkü toplumsal ve içselleştirilmiş denetim mekanizmaları yitirilmiştir. Bireysellik yitiminin bir sonucu da kurbanın ya da öfkenin yöneltildiği kişinin insandışılaştırılmasıdır (dehumanisation). İnsandışılaştırma ise stereotipleme yani dış grubun homojen olduğu inancı sayesinde mümkün olur ki bu da grup içindeki katı özdeşleşmeler ve kendini kategorileştirmenin diğer yanıdır. Yani kendini kategorileştirme bir başkasını ötekileştirmeyi içinde barındırır. Kendini kategorilendirmenin temel güdüleyicileri ise öz saygıyı yitirmeme, sürdürme ve karar vermede belirsizlikten kurtulma isteğidir (Turner, 1985). Öfkenin kurbanı insandışı nitelik kazandığında yaşadığı acının anlaşılmasına gerek kalmaz ve zarar vermek kolaylaşır. Empati ve utancın olası denetim mekanizması böylelikle zayıflatılmış olur.
Norm dışına çıkan grup üyesinin cezalandırılması otoriteryen agresyon ile ilişkilidir. Grup içi bütünlüğü ve kaynaşmayı arttırıcı yönü düşünüldüğünde ilk homo sapiens gruplarında ve diğer homo türlerinde bunun işlevsel etkisi olduğu söylenebilir. Tıpkı militer gruplarda olduğu gibi otoriteryen agresyon aynı zamanda dış grubun stereotipleştirilmesi ve şiddetin rasyonalize edilmesi ile iç içedir (Batmaz, 2006). Kaldı ki yerleşik yaşam süren organize, hiyerarşik militer gruplara göre arkaik homo grupları için otoriteryen örüntülerin bulunmasının avantajı daha fazladır. Evrimsel süreçte sosyal gruplar genişledikçe normlara uyum ihtiyacı ön plana çıkar.Grupların birbirlerinden farklılaşma gereksinimi ise artarak devam eder.
Kendini kategorilendirme ve gruba ait olmanın önemli bileşeni dildir. İletişim sayesinde doğal kaynakların kullanılması yoluyla sağ kalımı arttırmada hayati önemi olan dil aynı zamanda dil temelli kimlik oluşturmakla da grupların kooperasyonunu arttırır. Artık gruplar dil temelli kimlik yolu ile birbirinden farklılaşır. Dil temelli kimliğe geçişle emosyonel sistem ve sosyal bağlanma ile ilgili emosyonel bellek de daha fazla gelişir çünkü dil de görüntü gibi güçlü sembolik ve emosyonel içeriğe sahiptir.Dil, grup kimliği ile sosyal kooperasyon ve sağkalım deneyimlerinin aktarılması ile ilintilidir(Villarreal, 2009).
Norma uyumun ödüllendirilmesi ve norm dışına çıkmanın cezalandırılması günümüzde olduğu gibi eski toplumlarda da normun sürekliliğini sağlamaya hizmet eder. Gruba uyma birey için grup içinde tanınma ve kabul edilme; grup için ise gruplararası rekabette ve avlanmada avantaja dönüşür. Yani otoriteryen cezalandırmada hem bireysel hem grup düzeyinde seçilim söz konusudur (Kessler, 2008). Tüm kültürler için iki temel tabu olan cinsellik ve öldürme tabularına grup içi çatışmayı azaltan diğer yasakların eklenmesiyle kurallar biçimlenir. Gruptan olmayanlar için ölümcül olabilen otoriteryen davranış biçimleri kuralların uygulanması yoluyla grup içi çatışmayı azaltır ve tıpkı günümüz militer gruplarında olduğu gibi homojenleşmeyi sağlar. Otoriteryen özellikler sadece militer veya muhafazakar gruplara özgü değildir. Herhangi bir topluluk için zorlayıcı şartlar söz konusu olduğunda grup normlarını en iyi yansıtan kişilerin lider olarak seçilmesi de otoriteryen davranış örüntüleri ile ilişkilidir ve homojenleşme ihtiyacını yansıtmaktadır.Bu homojenleşme sayesinde dış tehditler karşısında grubun çözülmesi önlenmiş olur.
Sonuç olarak normu sorgulamaksızınona sıkı sıkıya bağlanma ve kendine benzemeyeni hem grup içinde hem grup dışında cezalandırmanın arkaik dönemlerde işlevsel yönü olduğu düşünülebilir. Buna karşın günümüz toplumlarında ötekine öfke ve şiddetin çarpıcı boyutlarda olması uygarlıkta gelinen noktayı sorgulatmaktadır. Gruplar arası teması arttırma, benzerlikleri vurgulama, amaca yönelik iletişim arttırma gibi çatışmayı önlemeye çalışan stratejilerin ise aslında halen işlevselliğini koruyan bir başka evrimsel modülü yani empatiyi devreye sokma girişimleri olduğu söylenebilir.
*PSİKODRAMA dergisi Kasım 2014/sayı 4’te yayımlanmıştır
KAYNAKLAR
Batmaz V (der). Otoriteryen Kişilik Sanford – Milgram – Şerif – Asch. Salyangoz Yayınları (2006). İstanbul.
Freud S. Kitle Psikolojisi 1921. Çev:Şipal K. Cem Psikoloji. (2000) İstanbul.
KesslerT, Cohrs CJ. TheEvolution of AuthoritarianProcesses: Fostering Cooperation in Large-ScaleGroups. Group Dynamics: Theory, Research, andPractice. 2008, Vol. 12, No. 1, 73–84.
Le Bon G. Kitleler Pikolojisi 1896. Çev:Ender Y. Hayat Yayınları. (2000) İstanbul.
Levenson, R. W. Human emotions: A functional view. P. Eckman& R. J. Davidson (Eds.), Thenature of emotion: Fundamental questions(1994): 123–126. New York: Oxford UniversityPress.
Mackie, D. M.,Devos, T., & Smith, E. R. Intergroupemotions: Explaining ofensive action tendencies in an intergroup context. Journal of Personality and SocialPsychology. 79(2000). 602–616.
Mackie, D. M.,& Smith, E. R. Intergroup emotions and the social self: Prejudice reconceptualized as differentiated reactions to out groups. J. P. Forgas& K. D. Williams (Eds.), The social self: Cognitive, interpersonal, and intergroup perspectives(2002).309–326
Philadelphia, PA: PsychologyPress.
Mackie DM, Smith ER, Ray DG. Intergroup Emotions and Intergroup Relations. Social and Personality Psychology Compass2/5 (2008): 1866–1880.
Sheriff M. In common predicament:Socialpsychology of intergroup conflict and cooperation. (1996) Boston MA: Houghton Mifflin.
Tajfel H. Social psychology of intergroup relations. Annual Review of Social Psychology33 (1982) 1-39.
Zimbardo PG, Leippe MR. The Psychology of Attitude Change and Social Influence. (1991)New York: McGraw-Hill.
Turner JC. Social Categorization and the Self Concept: A SocialCognitiveTheory of GroupBehaviour. Lawler EJ (ed.) Advances in Group Processes: Theory and Research(1985). 77-122. Grenwich, CT:JAIPress.
VillarrealLP.Origin of Group Identity: Viruses, Addiction and Cooperation, Springer(2009) Irvin,USA.
Williams KD.Kowalski, RM. (Ed), Social ostracism. Aversive interpersonal behaviors., The Plenum series in social/clinical psychology (1997). 133-170. New York, NY, US: PlenumPress.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!