Makineye Olan Aşkın Platonik Yazgısı: Ex Machina
Makineye Olan Aşkın Platonik Yazgısı: Ex Machina
Akıllı makineler ezelden beri bilim kurgu eserler için vazgeçilmez malzemelerden olmuştur. Haliyle, teknoloji ilerledikçe yapay zeka ile ilgili kurguların çekiciliği de artıyor. Yapay zeka ile ilgili senaryolarının gittikçe insana cazip gelmesinin nedeni insana benzeyen bu tasarımların artık sadece bir fantezi değil gerçek dünyada karşılık bulmasıdır. İnsanın kendine benzeyen bir varlık karşısında genellikle en çok kapıldığı his kuşku ve paranoyadır. Kuşkusuz ki bir düşlem ne kadar çok paranoya içeriyorsa o kadar cazip ve etkileyicidir. Söylencelerdeki korku figürleri olan canavarların, yarı tanrıların, vampirlerin yerine artık daha fazla makineler geçmeye başlıyor. İnsanla rekabet halindeki ya da insan varlığını tehdit eden robotlar bir fantazideki paranoid içeriği sağlamak için eşine az rastlanır bir malzemedir. Ex Machina (2015) filmi bu paranoyayı körükleyen bir kapanış ile sona erse de filmin temel sorusu yapay zeka temalı diğer bilim kurgu filmlerinden biraz daha farklıdır: İnsan ile yapay zeka arasındaki temel fark nedir? Filmin bir diğer meselesi ise insanın kendi eseri olan insansı bir makine karşısındaki tutumu ve karşılaşacağı etik sorunlardır.
Filmin açılış sahnesinde büyük bir internet firmasının en yetenekli çalışanlarından biri olan Caleb bir programlama yarışmasında birinci olduğu için şirketin dâhi kurucusu Nathan ile birlikte bir hafta vakit geçirme ödülü kazanır. Kimsenin bilmediği doğal bir yerde yaşayan efsanevi patron Nathan henüz 13 yaşında iken bir internet arama kodu icad etmiş ve genç yaşta iken bu büyük şirketi kurmuştur. Caleb Nathan’ın doğal ortama inşa edilmiş laboratuvarına vardığında yüksek zihinsel işlevlere sahip bir robota Turing Testi* uygulamak üzere görevlendirildiğini anlar ve bu görevi kabul eder. Orijinal Turing testinin aksine burada Caleb bir odada kapalı halde tutulan Ava’yı cam duvarın arkasından görür ve onun bir yapay zeka ürünü olduğunu bilir. Caleb Ava’nın acı çekebilen daha önceki cyborgların bir üst sürümü olduğunu öğrendiğinde etik bir ikilemin içine girmeye başlar. Eğer o sıradan bir makine değil de hissedebilen ve arzu edebilen bir şey ise onun bu tutsaklığı karşısında ne yapmalıdır? Bu soru Caleb’in içini kemirmeye başlar. Caleb’in Ava ile görüştüğü saatlerde bazen elektrik kesintileri olmakta ve kameralar kapanmaktadır. Nathan Caleb’e bu kesintilerin sistemden kaynaklandığını söyler fakat aslında Nathan, kendisi onları izlemediği zamanlarda, aralarında ne olup bittiğini başka bir kameradan görmek için böyle bir tezgah kurmuştur.
Caleb Ava ile konuştukça ve duygusal yakınlık hissettikçe içine düştüğü etik ikilem şiddetlenir. Ava’nın yüzü Caleb’in girdiği porno sitelerindeki karakterlerin yüzünün ortalamasıdır. Caleb romantik ilişkilerde pek tecrübeli olmadığından yakın ilişki kurduğu bir kadına aşık olmaya zaten meyilli bir erkektir. Çocukluk yıllarında duygusal yakınlık sorunları olduğunu öğrendiğimiz Caleb acı çeken bu kadın karşısında kurtarıcı rolünü hemencecik üstlenir. Bir makine olan Ava bir öznelliğe ya da kendilik duygusuna sahip midir? Caleb onu kurtarıp kurtarma ikilemi yaşadığına göre bu özelliklerin Ava’da var olduğundan kesimlikle emindir. Nathan ise bu konuyu hiç umursamadığından yarattığı cyborglara çektiği eziyetler karşısında etik ikileme girmez. Birbirine oldukça zıt karakterde olan bu erkeğin ortak yanları ise gerçek hayatlarında ‘kadına yabancı’ olmalarıdır. Anlaşılan o ki Caleb kadınlarla gerçek bir tensel ilişkiden uzak biçimde yaşayıp cinselliğini düşlemler ve porno materyaller üzerinden yaşamıştır. Bu anlamda kadın Caleb için de tıpkı Nathan gibi ‘tekinsiz’ bir konumdadır diyebiliriz. Yapay da olsa Nathan’ın yarattığı (onun olan) bu kadın görünümündeki varlık karşısında Caleb’in büründüğü kurtarıcı rol aynı zamanda ödipal bir üçgendeki zalim babanın oğlu rolüne benzer. Gel gelelim, dini söylencelerde Musa’nın damadı ile aynı adı taşıyan Caleb’i mutlu bir son beklemez çünkü ne Nathan Musa’ya benzemektedir ne de Ava Havva’ya. Nathan da kadına ‘yabancı’dır çünkü kendi yarattığı dilsiz bir hizmetkar olan ve bir geyşayı andıran cyborg Kyoto’yu cinsel obje olarak kullanmak ile yetinebilen bir narsisttir. Aslında Nathan için öteki insanlarla kurulan ilişkinin pek bir önemi yoktur. O diğerlerinde libidinal haz ya da başarı aracı olabilecek şeyleri önemseyen günümüz dünyasının hırslı bir kapitalistini temsil eder.
Ava’nın sadece cinsel uyarılmadan haz duyacak şekilde donatılmış (yiyeceklerden ya da başka duyumlardan zevk almaz) ve seksüalize edilmiş olması nedeniyle film feminist eleştirilerin hedefine oturmuştur. Diğer yandan filmin sonunda kadınsı olan bu yapay varlık her iki erkeğin konumlandırmalarının ve öngörülerinin dışına çıkar. Bunun için de hem duygusuz patriarkal kötü erkeği hem de romans ve kahramanlık peşinde koşan iyi erkeği öldürür (ya da ölüme terk eder). Nihayetinde hangi nedenle olursa olsun üçüncü bir seçenekten, yani kendi arzusundan yana seçim yapar. Bu arzunun yani dış dünyayı keşfetme arzusunun cinsel nitelikli olmaması sadece kadının erkek tarafından konumlandırılmasınının değil, aynı zamanda seyircinin insan tasvirinin de reddiyesi gibidir. Bu noktada film insan tasvirine ilişkin birçok kişinin ve kuramın hemfikir olduğu ‘öteki ile ilişki’ şartına alternatif bir noktadan bakmayı önerir. Film bir başkasına duyulan arzunun ve duygusal bağın insan olmanın temel göstergesi olup olmadığını sorgular gibi görünmektedir. Diğer bir deyişle, pek çok bakımdan insana benzer özellikleri olan bir cyborgun cinayet işlerken ambivalans yaşamaması onu insandışı kılar mı, sorusu gündeme gelir. Ya da acı çekebilen bir varlığın bu tür bir ambivalans yaşamaması, ki antisosyal bir insan da böyle bir ahlaki ikilem yaşamayabilir, ona karşı etik sorumluluğumuz olmadığı anlamına gelir mi?
Filmin sonunda Ava tipik bir Deus Ex Machina* gibi davranıp taşları izleyicinin arzu ettiği şekilde yerli yerine oturtmaz. Çünkü o bir Deus (tanrı) değil sadece ex machina (makineden gelen) dır. O bir başkası ile mutlu bir romantik son yerine merakının peşinden gitmeyi seçer. Bunu yapmasının nedeninin bir insanla duygusal bağ kur(a)maması olup olmadığını yine de tam olarak bilemiyoruz. O, Caleb’i kapalı cam odaya kilitleyip insanların arasına karışmak üzere Caleb’i almaya gelen helikoptere binmeye gider ve böylelikle kendi yaratıcısını öldürüp onun için hazırlanmış olan kaderin ötesine geçer. Ava’nın olup biten her şeyi gören izleyicinin nezdinde Turing testini geçip geçmediği sorusu yoruma açık bırakılmıştır. O cinayet işleyebilen ve kendini kurtarmaya çalışan erkeği kapalı bir odada ölüme terk edebilen bir robottur. Diğer yandan doğayı gördüğünde büyülenmiştir ve müthiş bir merak ve şaşırma duygusu olduğu su götürmezdir. Bundan da öte, Ava bir insanın zihninde neler olup bittiğini mükemmele yakın derecede tahmin edip buna göre planlar yapabilmektedir. Fakat merhamet duygusu yok gibidir çünkü Caleb’i bırakırken yüzünde en küçük bir duygu ifadesi yoktur. Dolayısıyla bu senaryoda da, ona insani özellikler atfetsin veya etmesin, insanın makine karşısında yerleştiği paranoid konumun devam ettiğini görürüz. Nihayetinde, en dehşetengiz felaketleri diğer insanların elinden gören insan buna rağmen en büyük korkularını insan olmayan fakat insansı şeylere yansıtmanın keyfini sürmek ister.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!